Günümüzde hayat şartları hızlı bir tempoya dayanıyor. Geçmişte bir mektup birkaç gün sürede (eğer ulaşırsa) varmışken, bugün saniyeler içinde e-posta gönderip amacınızı iletebiliyorsunuz. İnsanların yemek yeme alışkanlıkları bile hızlı tempoya uygun olarak değişti. Bu durum, fast-food tüketiminin artmasıyla en belirgin hale gelmiştir.

Çağımız, bizi sürekli bir bilgi bombardımanına tutuyor. Her gün karşımıza işe yarar ve yaramaz birçok bilgi çıkıyor: Japonlar yeni bir robot yapmış, Sudan’da kıtlık var, manken bir köpek tarafından ısırılmış, başbakan yarın Amerika’ya gidiyor, kansere karşı yeni bir ilaç bulunmuş, Urfa’da bir adam ailesini kesmiş, Çin yeni bir füze denemesi yapıyor, Bülent Ersoy’un yeni ilişkisi var -özel görüntüler dahil-, Türkiye erken seçimlere hazırlanıyor, kadınlar erkeklerden daha çabuk şişmanlıyor, Irak’ta bugün 16 kişi ölmüş, pembe renk modası bu yaz, Hindistan’da deprem olmuş, ayda yetişen bir tür bitki var, yeni bir Türk filmi gösterime girmiş, son bilimsel araştırmalarla horozların dişi olduğu anlaşılmış, Türkiye’de yeni bir çete çökertilmiş, aspirin içmenin zararlı olduğu ortaya çıkmış, enflasyon bu ay %1,5 düşmüş, erkekler kadınlardan daha çok hapşırıyormuş… Liste bu şekilde uzayıp gidiyor.

Beynimiz, her gün binlerce bilgiyle karşılaşıyor, her birini süzüp işe yarar olanları bilinç düzeyinde tutuyor. Ancak, gerekli ve gereksiz birçok bilgiyle başa çıkan beynimizin, gerçek ihtiyacımız olan bilgileri kullanması giderek zorlaşıyor. Bir odanın içinde küçük bir düğme bulmanız gerektiğini düşünün; ancak oda çeşitli eşyalarla dolu. Bu durumda o düğmeyi bulmak zor olur, değil mi? İnsan beyni de buna benzer bir durumdur. İhtiyaç duyduğumuz bilgilere odaklanabilmek ve daha akıllıca işler çıkarabilmek için beynimizi gereksiz bilgi yığınlarından korumamız gerekiyor.

Ünlü bilim adamı Einstein, her gün aynı takım elbiseyi giyerdi. Bu durumu şöyle açıklamıştı: “Sabah giyinirken ‘bugün hangi elbisemi giyeyim’ diye düşünmemek için.” Dünyaca ünlü heykeltıraş Rodin, heykel yaparken kendisini işine o kadar kaptırırmış ki çizmelerini ayağından çıkarmaya çalışırken ayak derisi çizmeyle birlikte soyulup gelirmiş. İşte bu büyük ustalar, işlerine kendilerini bu kadar çok vererek başarılı olmuşlardır. Nobel ödüllü ünlü Rus psikolog Ivan Pavlov, Rus ihtilali nedeniyle laboratuvara geç gelen asistanını azarlamıştır. Asistanın “İhtilal çıktığı için sokaklar karmaşıktı, bu yüzden geç kaldım.” ifadesine karşılık olarak “İhtilalden bize ne, biz kendi işimize bakalım!” diyerek onu azarlamıştır. Tabii ki sadece kendi çalışmalarına odaklanmak herkesin harcı değildir, ancak büyük ustalar bu şekilde başarmışlar ve başarıları yıllar boyunca sürmüştür.


Arayınız...
Verified by ExactMetrics